13 Nisan 2009 Pazartesi

Underworld : Rise of the Lycans



Yine bir sinema yazısıyla karşınızdayım şeklinde dandik bir giriş cümlesi ile başlıyorum yazıma. Yarı boş ve ilginç bir hafta sonundan sonra derbiyi yazmak yerine önce Afm İstiklal'de tayfa ile gittiğim Underworld hakkında yazayım dedim.

Yönetmenliğini daha önce hiçbir yerden bilmediğim Patrick Tatopoulos'un yaptığı film Lycan isimli ırkın ortaya çıkış hikayesini konu alan serinin 3. filmi. Toto olarak anacağım yönetmen hakkında ufak bir araştırma yaptıktan sonra daha önceki tek deneyiminin Bird of Passage (2000) ve çekimi hala devam eden sonrakilerin ise Angel Hair (2010) Yellow Rose of Savona (2010) olduğunu görmekteyim. Special Efects olarak anılan özel efektlerle haşır neşir olan bu arkadaşın yönetmenlik olarak tecrübesini yeni yeni edinmesine şahit oluyoruz. Efekt konusunda ise oldukça çok geniş bir portföye sahip ki ilk akla gelenler ; Van Helsing, I,robot ve Independence Day. Güzel bir cv kasmış Toto.

Film aristokrat olarak takılan british konuşan vampir lordu Viktor'un kendilerine köle olarak melez bir ırk yaratması ile başlamakta. Lycan olarak anılan bu ırk bir çok taksi şöförü gibi insan-kurt kırması olmakta ve istediğinde kurda dönüşebilse de bu abilitiy film boyunca bir işe yaramamakta. Zira filmin en gerekli yerlerinde normal takılan bu elemanların çok nadir köpekleşmeleri ve bunun da yersiz olması ( ex : adam ölmüş sen hala shape shafting takılmıyorsun ) senaryal açıdan büyük bir eksiklik.

Ayrıca Hollywood filmlerinin % 80 inde konu edinen "imkansız aşk" da senaryoda işlenen konulardan birisi. Vampir kontunun suratsız kızı Sonja ile ilk Lycan Lucian'ın ilişkisi adeta Cüneyt Arkınlı Kara Murat serilerini aratmıyor. Bizans tekfurunun kızı olan Sonja sorgusuz sualsiz Lusyan kardeşimiz ile çarşısını pazar etmekte. Statü sahibi bir asil bir bayan mısın, hemen sana ulaşması en az ihtimal olan ve çevrence sevilmeyen biriyle beraber ol. Ama başta tripleşmeyi ihmal etme.




Neyse cast a geçmişken isimleri de verirsek film Michael Sheen (Lucian) Bill Nighy (Viktor) ve Rhona Mitra (Sonja) ekseninde dönüyor. Viktorun vurgulu İngilizcesi, Sonja'nın pitbull çenesi film içerisinde değinilmesi gereken noktalardan bazıları. Özellikle Sonja'da o çene olduktan sonra ancak bir köpek-adamla öpüşebileceği gerçeği dikte edilmekte. Nasıl bir alt dudak-çene kombinasyonudur, hayır öpse eksik çıkarsın, damak diş etc ne varsa alır gibi geliyor. Viktor da tüm film boyunca mıy mıy konuşmaları ile önümüze sunulan film için spagettiye konulan fazla miktardaki acı sos tadı vermekten öteye gitmiyor.

Vampirlerin gereksiz aristokrasisi ve İngiliz derebeyi olarak takılmaları içsıkan bir durum olsa da filmde bir şekilde kabul edilebilir bir halde. Kölenin isyan etmesi, sevdiği surları aşması, kızın kötü babasıyla kapışması şeklinde gelişme kısmı ile süren film Lyconların kendi bağımsızlıklarını kazanmaları, Lusyanın "Vampir olmuşsun ama hala adam olamamışsın gargamel viktor" şeklindeki çıkışmaları ve vampirlerden elder olarak anılan tayfanın kaçması ile son bulmakta.

Aslında fantastik öykülere ilgi duyan ve he-man'de uzun süre hayvan adamı tutan biri(şaka lan) olarak tayfadaki frp uzmanı ile birlikte yaptığımız ikili istişareden sonra "keşke başka filme gitseydik hacı" "olm fast and farious'a gidelim dedim o kadar" şeklinde sonuçlar çıkardık.



Uzun lafın kısası efekter olarak kariyer yapmış birinin yönetmesine rağmen Underworld :Rise of the Lycans hem efekt hem de senaryo açısından oldukça yetersiz kalmakta ve fantastik-kurgu türündeki filmseverler tarafından bile oldukça düşük notlarla değerlendirilmekte.

Filmden bağımsız olarak değinmek istediğim bir diğer konu ise filmi izledikten sonraki hafta içerisinde tayfa içerisinde lycana dönüşmek isteyen $eyti'nin bacağının maçka parkında köpekler tarafından hunharca parçalanması ve Şişli etfale kaldırılması. Dualarımız seninle kurtadam.

İşte o köpekler;





Hiç yorum yok: