6 Nisan 2009 Pazartesi

Slumdog Millionare



2009 Oscar ödüllerini süpüren bu yapımın akademi ödüllerinde bu başarıyı yakalayacağı aslında törenden çok önce belliydi. En İyi Film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Ses Miksajı, En İyi Kurgu, En İyi Müzik ve En İyi Orjinal Şarkı dallarında küçük altın adamı alan film akademi ödüllerinden çok önce İngiltere'deki bağımsız film festivalinde, national board of review de ve washington d.c. area film critics de birçok ödül almıştı. İzleme fırsatını yeni buldum, biraz geç oldu ama herhangi bir güçlükle karşılaşmadım.

Film Cemal (Jamal) isimli Hintli bir garibanın öyküsünü anlatmakta. Aslında esas oğlanı ez ez sonra sevindir izleyici de çoşsun gibi klişe bir yöntem kullansa da sevdim bu filmi. Filmin başında Cemali bir yandan polis tarafından ötelenirken diğer yandan da bizdeki adı ile "Kim 500 milyar(bin) ister" isimli yarışmada sorulara nasıl yanıt verdiğini görmekteyiz. Cemal anlatıyor ve o anlattıkça hikaye başka yollara doğru gidiyor. Biz ise Cemal'in hikayesine ortak oluyoruz.

Hayatın öteki yüzü şeklinde bir klişe vardır, fazla sevmem klişe lafları ama bu film hikaye olarak o yöne işaret ediyor. Zaten fakir bir ülke olan Hindistan'da fakirötesi olmak, kimsesiz kalmak ve en yakınındaki kişinin bile (kardeş) ihanetine uğramak nasıl bir hayat ? Sanırım Cemal'in senaryosu verilecek cevaplar arasında en iyi ihtimale sahip olanı.



Yavaş bir şekilde akan senaryo Cemal birazcık palazlandıktan sonra hızlanıyor. Bu öyküde akıcılıktan çok geçmişten geleceğe daha dar bir geçiş süreci sağlamış.

Her filmde olduğu gibi bu filmin de bazı senaryo eksiklikleri var. Bu tür bilgi yarışmalarının canlı yayınlanması pek mümkün değil zira seyirciye joker hakkında tv dn kankasını izleyen adam google'dan bakar ve cevabı çakar. Ayrıca hiçbir zaman soruyu sorup da ara vereceklerini sanmıyorum. Tabii bu tür şeyleri görmezden gelmek lazım şimdilik zira film içerisindeki birçok detay bunu bize unutturmakta.

Bu detaylara gelirsek dünya harikası Taj Mahal ve hemen altında olan pis çamaşır yıkanan nehir. Tam bir zıtlık abidesi. Doları kokusundan tanıyan dilenen çocuk. Salim'in kendiyle çelişen yaşamı, günah işlemesi ve af dilenmesi. Bu çıkmazda kendine çıkar yol olarak ölümü seçmesi. Bir zamanlar çok sevdiği para dolu bir küvette, kanları ile o paraları kullanılmayacak hale geitrecek şekilde. Cemal'e amerikanın gerçek yüzünü gösteren rüşvetçi teyze. Kendi de yokluktan geldiği halde Cemal'e puştluk yapan program sunucusu. Ve filmde her daim dönen kaza-kader göndermesi.

Filmin sonundaki dans sahneleri ise Hint film endüstrisininde her filmde en az bir-iki sahnede kadraja zilyon kişi girmesine iyi bir gönderme olmuş.

Başta yönetmen Danny Boyle, eş-yönetmen Loveleen Tandan, senaristler Simon Beaufoy ve Vikas Swarup'u tebrik etmek lazım. Ek olarak Cemal'in en olgun halini oynayan çocukla Salim'in en ufak halini oynayan gencoyu. İyi iş çıkardılar.

Ayrıca Hindistan gerçeği için İngiltereye de ayrıca bir teşekkür etmek lazım. Kendilerinden önce Babür İmparatorluğu olarak anılan bölgenin geleceğini çaldıkları realitesi için.

Sanırım bazen sadece kararı vermek gerekiyor. Ne kadar doğru yada yanlış olduğu ise kaderde saklı.

A ?
A, çünkü ?
Sadece.. Çünkü a



"The choices we make, not the chances we take, determinate our destiny.."

Hiç yorum yok: