
Yeni bir uygulama sonucu üniversitede akşam yemeği çıkmasına rağmen kuru-pilav a yokum diyerek ucuz ve salaş taksim lokantalarına yol almıştık. Aslında gariban olarak adlandırdığım mekana gitmek ve orasının son halini görmek istesem de arkadaşların "merkez et lokantasına gidelim olm" düşünceleri karşısında birdahaki sefere dedim, demedim lan garibanda iken bi arkadaşımın aldığı yürek çıkan ciğer sonrası blacklist e girmişti orası.
Küçük çakma esnaf lokantası tadındaki bu yerlerde ilk ön-şart mekanın küçük olması. Zira minibüs iç hacminden büyük yerlere ucuz lokanta açma ruhsatı verilmemekle birlikte kullandıkları et konusunda ise istedikleri kadar serbestlikleri bulunmakta. Türk gıda korteksine göre % 45 dana %20 tavuk %15 martı %8 fare ve kalanı da inorganik maddeler (plastik, jant kapağı etc) ile yapılan et yemekleri bunun en büyük göstergesi. İçerisi ise o kadar ufak ki bir ara sandık tarzı bir şeye hapsedildiğimi düşünmüştüm, sanırım kafamı tavana vurduktan sonra.
Üçüncü önşart ise isim. Bu lokantaların isimleri "merkez et lokantası" , "nemrut et lokantası", "kardeşler et lokanası" gibi " x et lokantası " formunda olmak zorundadır. Böyle değilse bile buna yakın bir isim koymak mecburidir, eğer bu tarz bir isim yoksa mekanımızın isimsiz olması da kabuldür.(bknz: gariban)
Bu tür yerlerin en büyük avantajı ise fiyat. Zilyon adet şey yiyip içip tatlısıyla maksimum 6,5-7 milyon ile kalkabiliyorsunuz. Güleryüzlü çalışanların hakkını da yememek lazım, el kadar yerde smooth criminal figürleri eşliğinde servis yapmaktalar.
Neyse ucuz mekanları biryana bırakırsak incelemek istediğim iki video var. İlki aşağıda yönetmenliğini Cüneyt Arkın'ın yaptığı bir filmden ;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder