Çok konuşuldu, tartışıldı. Büyük ihtimalle stad yerine yapılacak. Kişisel tercihim İzmir yolu taraflarına kayması yönünde zira şehrin o tarafa doğru genişlediği ve birçok yeni yerleşimin o yönde olduğu, trafik açısından şehir merkezine oranla çok daha avantajlı olduğu gerçeklerini kabul etmekte yarar var.
Aşağıda Osmangazi Belediye Başkanı tarafından tanıtılan ve resimlerini teksasdan aldığım stad projeleri var. Büyütmek için üzerine tıklayabilirsiniz.
Bu projeler arasında ise en ilginci 3 numara. Timsah şeklinde düşünülmüş bir üst dizayn. 4 numaralı projede ise dikkat çekilmesi gereken bir nokta var o da rakip takımı baskı altına almak amaçlı 7000 kişilik bir teksas tribün bölümü. Parlak fikir. Ama benim favorim 2 numara. Uefa kriterleri ve stadyumda futbol oynanır ilkesi ile birlikte elektriğini kendisi üretebilme nedenlerinin (10000 m2 lik güneş panellleri ile) yanında görüntüsü ile "Timsah Arena" olarak anılabilecek bir yer izlenimi uyandırması temel nedeni. Timsah çatılı olan 43000 kişilik. 4 numara 39000 kişi kapasiteli. 2 numara ise 33000 ve 44000 lik 2 opsiyonu olan bir proje. Bursa stad konusunda yüksek rakamları rahat çıkartır bence o konuda problem olmaz.
3 numaralı projeye ait bazı detaylar ;
2 numaralı projeye "Bursa'da stad üzerinden bu işe yatırım olur mu ?" diyecekler olacaktır. Dünyada güneş enerjisine en çok yatırım yapan ülke Almanya. Trafiğin yer altından verilmesi olayı da var ki bu sabit yollar-artan nüfus realiteleri ile şehir merkezine yapılacak bir stad projesinde kesinlikle yer alması gereken bir durum. Ayrıca 2 numaralı projenin mali olarak Fenerbahçe-Saraçoğlu benzeri bir sponsor açılımı mevcut ki bu da sponsorları devreye sokup stad yapımında masrafdan ziyade para dahi kazanabilmek.
Ayrıca belirtmekte yarar var ;
24 Mart 2009 Salı
23 Mart 2009 Pazartesi
2010
21 Mart 2009 Cumartesi
20 Mart 2009 Cuma
Büyük Lokma, Küçük Isırış
Aslında blogda futbol yazmak çok da düşündüğüm bir durum değil ama Avrupa arenası ve son yılların en iddaalı kadrosuna sahip Galatasaray olunca özellikle bu akşamki maçtan sonra bu yazıyı yazmak şarttı.
Evet Galatasaray Polat döneminde büyük hedeflerle başladı. Çok borçlandı, Şampiyonlar Ligi'ne kalamadı, Uefa'da ise ideale yakın kadrosu ile çıktığı maçlarda göz doldurdu.
Fazla uzatmadan bu akşama gelelim. Aslında Hamburg'a turu getiren Guerrero'dan daha çok sakatların sayısındaki fazlalıktı. Belki de kariyerinin en üst seviyesinde olan Servet, Emre Güngör, cezalı durumdaki Emre Aşık. Defans hattı bu şekilde. Bunlara ortasahadan bir de Topal'ı eklersek ideal 11 den uzak bir kadro ile sahadaydı Gs. Tabii hedefleri olan bir klüb için bunlar bahane mi ? Bence olmamalı.
Maça hızlı başlayan taraf Gs di. Galatasaray Avrupa maçlarında çok büyük takımlar hariç olmak üzere genelde oyununu kabullendirerek oynaması, cesur olması nedeni ile hep sempati ile bakmamı sağlamıştır kendisine. Yine bu şekilde idi bu akşam.
Goler erken gelince Gs oyundan da erken düştü. Aslında bir bakıma Hamburg'un yüklenmeden oynamasına da bağlayabiliriz bunu.
Sonrası ise malum. Rakip belirli bir seviyenin üzerinde olunca fazla hata yapmıyor, yapılan hataları da affetmiyor. Son gole denilecek bir şey olmamalı zira 2-2 ile 2-3 arasında bir fark yoktu, o riskler alınmalıydı.
Bireysel notlara geçersek Serkan Kurtuluş bu kadar zorlu ve gergin bir maçta benden tam not aldı. Taraftar, abisi Serdar ile birlikte doya doya yeşil-beyaz çubuklu altında izleyemediği için hala kırgın yönetime.
Sabri... Aslında bu çocuk için ayrı bir post lazım. A takıma çıkana kadar milli kademeler de dahil hep sağ açık oynamış Sabri. A takıma çıktıktan sonra defansif oyun okuması hala boş küme olan Sabri. Açıktan beke çevirmeye çalıştıkları için sana kızmıyorum zira açıkta sana yapılan Giannakapulos yorumları hala aklımda. Ama mevcut oyununun üzerine çok az ekledin be Sabri. Biraz daha antreman, biraz daha çaba.
Hasan. Maç kondisyonu eksiğine bağlıyorum performansını. Fizik olarak çok alt seviyede. Ayrıca Aceto'nun son yazısında "Lincol'un ipini çekme operasyonu" ndaki irlandalı ile ona refere etmekte gibi. Kendisine nötr yaklaşıyorum.
De Santis çok stabil. Gollerde fazla yapacak birşeyi yoktu ama direkte olan topta sadece baktı.
Kewell aferin. Dady cool.
Arda için söyleyecek fazla kelime yok. Kendi takımımda kesinlikle görmek isteyeceğim oyuncu tipi, her yönüyle.
Baros çok denedi, golünü attı ama yetmedi. Seneye kalırsa yine çok canlar yakacak gibi.
Lincoln ise kendinin ipini çekmiş oldu. Günümüzde 10 numara üzerine kurulu sistemlerle minimalde başarıdan öteye gidilemeyeceği aşikar, buna rağmen Lincoln'den yüksek beklentilere girmek başından beri bir hataydı. Ama bu akşam Lincoln gerçekten çok isteksiz ve silikti. Birkaç hafaya kalmaz Juninho başlıklarını görür gibiyim.
Bülent Korkmaz'a gelirsek. Hasan ve Ümit konusunda eski arkadaşlarına güvendiğini gösterdi. Peki Semihi oyuna alıp Kewell ı son 10 dakikada ilerde oynatsa ve riski bu yönde alsa maçın skoru nasıl etkilenirdi ? Bu sorunun cevabını merak etmekteyim. Ayrıca -eksikler bahane edilmeden- bu kadar kolay gol yemek ve evinde 2-0 dan maç vermek nedir ? Futbolda herşey var, evet ama 2-0 iken skoru korumak adına hamleler yapılamazmıydı ? Oyun planının değişmesi için illa gol yenmesi mi gerekmekte ?
Garson... Maçın ses ayarını 20. dakikadan sonra yaparak olası bir dayaktan kurtuldu bu akşam. Kendisini tebrik etmekteyim.
Gökü... Penaltı pozisyonundan hemen önce o atakta golü bilen adam. Brotherluck olayı ile ilk gol aslında sana asisti bana yazılmalıydı diyorum.
Bizim masadan Sabri'ye küfreden arkadaş...Tüm gece kafa ırzına geçtin. Zilyon defa bela andın. Üzerine duvar düştü hala Sabri diye bikledin. Dostumun dostusun diyor, tokatlamamak için kendimi zor tutuyor ve birdahakine aynı masaya beklemiyorum. Sünepe seni.
Suat Kaya. Benjamin Button gibi adamsın. Yaşlanmasına rağmen saçı çıkan adam. Seni de andık bu gece.
The Hairious Case of Suat Stone
Neyse sonuçta maç sonrası saatlerce çıkıp tartışmanın bir yararı olduğuna inanmıyorum. Skor ortada. Oyun ortada.
Bir dahaki postta görüşmek üzere .
18 Mart 2009 Çarşamba
Mükemmele Yakın Açılımlar
Aslında Memedali beyin politika kaygılı eleştirileri yazmayı düşünüyordum ama bir sonraki posta kalması daha yerinde olacak sanırım. Zira bunu şimdilik es geçemeyeceğim.
Nette gezerken bir forumda gördüğüm bir link ile tanıştım o siteyle. Başlangıçta " Yaz ki, seni göre bilek" (orjinal yazılış şekli) sloganı ile nette fink atan bir ekşi sözlük klonu gibi durmakta. Ama durum bundan ibaret değil çok daha ötesi mevcut.
Öz aramızdı azeri türkçesi ve türkçe yayınlar yapan bir klon. Sanırım gardaş ülke Azerbaycanın ilk ekşisözlük klonu. Gezerken oldukça keyifli dakikalar geçirebilirsiniz.
Google translate bu duruma ne zaman el atar acaba ;
oz aramızdı" elektron səhifəsinin heç bir qurum və quruluşla yaxından-uzaqdan əlaqəsi yoxdur! bu məkanda yazılan yazıların heç biri doğru olmaq məcburiyyətində deyil. amma bəzən yazarların klavyaturasından doğru olmayan yazılarla yanaşı, tam gerçək məlumatlar da çıxa bilər. "öz aramızdı" elektron səhifəsi hər yazılan yazı ilə gerçəyi tapmağı, "amerika kəşf" etməyi planlaşdırmır, sadəcə şəxslərə yazmaq imkanı yaradır.hüquqi prosedur məcburiyyəti olmadığı halda yazarların özəl bilgiləri gizli tutulur. saytda yayınlanan yazıların müəllif haqları azərbaycan gəncliyinə məxsusdur. "öz aramızdı" elektron səhifəsinin idarəçiləri 17 yaşını tamamlamayan və tamamlayıb abyututürent olan həmvətənlərimizə burada vaxt geçirməməyi məsləhət görür (gedin dərs oxuyun, universitetə yaxşı hazırlaşın, dədənizi xərcə salmayın). amma "atam bilər, mən bilərəm" deyib yazmaq istəyənlər varsa, buna əngəl ola bilmərik.
Bu da künyesi diyelim ;
Baş Redaktor
canıyanmış
Redaktorlar
baxa
korrektorlar
hayalet
big gun
pensionerlər (təqaüdçü redaktorlar)
roscidus
maxinator
Geçen haftanın en beğenilen entry si ; həftənin ən bəyənilən (əla) yazıları
sözlüyü atasının malı kimi görmək
1. hər ağlına gələni başlıq olaraq açmaq, başlıqların 60-70 faizini açan şəxs olmaq və bu halı idəal kimi təqdim etmək.
Tüm zamanların en beğenilen entrisi ; "oz aramızdı" ən yaxşı yazılar(ı)..
alacaqsan məni
1."....yox əgər almayacaqsansa xalam oğlu məni istəyir,ona gedəcəm" . özü də bu qızların həmişə xalası oğlanları olur zapasda
Kısaca "yahşi" olmuş desem yerinde olur sanırım.
Sınav Bitsin Uyuyacağım Sendromu
Eğer ki gece uyumaz ve 12 den sonra yapmanız gereken işe başlayıp sabahın ilk ışıklarını geçtim gayet hava aydınlandıktan sonra yatağa gittiğinizde - ya da gitmediğinizde - istemsizce akıldan geçen düşünce.
Gece boyunca ise uyuklamak - çalışmak arası gidip gelmek de cabası. Ne tatmin edici bir çalışma, ne de kafa dinlendirebilecek kadar birazcık uyku.
Peki sınav-projen bitsin derslerine gir gelince uyuyabiliyor musun ? Tabii ki hayır.
All I need
17 Mart 2009 Salı
What the F..??
16 Mart 2009 Pazartesi
Yes, Normally, For Example, Are You Ready ?
Çok konuşuldu, çok tartışıldı ama sanırım bu konuda bir sonuca yaklaşıldı. Gün itibarı ile okul senatosunun % 100 ingilizceye geçme kararı almış olduğunu öğrendim. Alınan karar yürürlülüğe ne zaman girecek ya da ne gibi reformlara gidilecek tam olarak bilmesek de olabilecekleri kestirmek çok da güç değil. Zor da olsa alınmış bir karar.
Peki nedir bunun getirisi-götürüsü. Yapmam gereken zilyon tane işe rağmen bunu kısaca analiz edelim.
Bildiğimiz gibi "Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden biri" , "Türkiye'nin en iyi mühendislik eğitimi veren üniversitesi" vs vs gibi kendini etiketlemeklemekten kaçınmayan "Türkiye'nin en iyi ilk 3 üniversitesinden biri" olan ama bana göre mevcut sisteme fotokopi makinası tarzında kopya mühendisler sunan okulum sanırım doğru bir adım attı. Peki nasıl ve ne kadar doğru ? İşte bunun cevabı reklamlardan sonra..(M.A.B. ye özendim, eeeeiii başbakan nehir erdoğan bugün ööö taştı. Arkadaşımız ööii E.K. oradaydı.)
Dandik esprileri bir yana bırakırsak saygın bir noktada olan köklü bir kurumun mevcut ve yetiştirmiş olduğu öğrencilerin-mezunların birçoğunun hala ingilizce ile temasının keko düzeyinde olması oldukça iç sıkan bir durumdu. Hocaların çoğu ingilizce olan derslerde "öğrenci anlamıyoorr" diyerek de bu duruma körükle koştular maalesef. Evet belki öğrenci anlamıyor, belki yetersiz ama sen en azından onu anlamaya mecbur bırakarak bir öğretmenlik vasfı gösterebilirsin. Cv lerinize yazdığınız yurtdışı deneyimleriniz de buna müsayit olduğunuzu göstermekte. Eğer ki sahip olduğunuz sabitliği birazcık kırabilseniz inanın bu okuldaki en büyük reformu siz yapmış olacaksınız.
Diğer bir nokta ise sanayi ile temasımız zarar görecek kaygısı. Eğer ki sen 4 yıllık bir eğitim döneminde öğrencine vereceğin ingilizce eğitim sonucu teknik terimlerin türkçesini bilmiyorlar diyeceksen seninle işimiz var. Yanlış anlaşılmasın burada karşıma aldığım "sen" düşünce sistemine refere etmekte. Mühendislik alanında birçok yayın ve kaynak zaten ingilizce. Mevcut olan bu. Amerikayı da yeniden keşif etmeye gerenk yok. Önemli olan bilim ise oyunu kurallarına göre oynamak gerekmekte. Ve bana inanın ki eğitim sistemini akreditasyonlarla yabancı sistemlere uyarlamak yabancı bir dille eğitimi entegre etmekten daha zor olan ve daha detaylı tartışılması gereken birşey.
Kendi bölümüm adına şunu diyebilirim ki daha ortada düzgün bir kitap yayını bile yapmazlarken (-ki "yapamazlar" demiyorum ama yapmamaları da inanılmaz derecede bir ayıp bence) mevcut kadronun ingilizce ile imtihanı biraz zor gözükmekte. Ama bir yandan da yapabilecek kapasitedeler ve "hazırlık yetersiz", "öğrenci anlamıyor" gibi bahaneler yerine globalleşen dünya gerçeklerini fark etmelerini öneririm. Pek kıymetli diplomamızın yurtdışı denklik belgesine sahip olması ile övünüyoruz eyvallah da peki sonrası için bir planımız yok mu ? Yurtdışında çalışmak, teknik ingilizceye sahip olmak, işini icra edebilecek düzeyde evrensel bir dilde mühendisliğe hakim olmak ?
Sanırım bu soruları aile içinde cevapladı okul, umarım aile içinde de çıkabilecek tartışmaları minimumda tutmayı başarır. Hayırlı olsun desem, sanırım yerinde olur.
Çalışma Anında Tükenmişlik Sendromu
Başlığın Olca Sürgevil'in benzer isimli kitabı ile bir ilgisi yok şeklinde bir giriş yapalım. Çalışma anında tükenmişlik sendromu bence benim bu satırları kütüphaneden yazmamın nedenidir şeklinde bir önerme ortaya atıyorum, hatta tanımı da bu doğrultuda şekillendirebilirim.
Günlük hayatta hepimizin yapmayı sevmediği, hatta bazen nefret ettiği ama buna rağmen yapmak zorunda olduğu ya da kendisini yapmak zorunda hissettiği şeyler vardır. Bu bir maden işçisi için toprak altına girmek olabilirken herhangi bir yaş grubundaki öğrenci için ise sınava çalışmak olabilir.
İşte böyle anlarda bu sendrom ortaya çıkar. Sizi işinizden alıkoyar, yapmanız gerekeni değil istediğinizi yapmanızı sağlar. Türlü bahaneler ile kendinizi yapmanız gerekenden uzak, yapmanız gerektiğini düşündüğünüz şeylere ise yakın hissettirir.
Sonuçta zaman akıp giderken ne yapmanız gerekene konsantre olabilirsiniz ne de yapmak istediğiniz şeye. Bu yazıya devamlı eklemem ve hala da yarım kaldığını düşünüyor olmam gibi.
Post-modern tembellik böyle bir şey olsa gerek.
Etiketler:
Çalışma Anında Tükenmişlik Sendromu,
tesbit
Fırtına Öncesi Sessizlik
Selamlar ;
Bloğu ihmal ediyorum uzun süredir, tıpkı diğer site projelerimde olduğu gibi. Yazdı, vizeydi, yurtdışıydı dönüştü derken birkaç deneme haricinde fazla bir çaba sarf etmediğimi fark ettim. Sanırım heveslendiğim şeyleri çok çabuk tüketiyorum. Ama bu sefer bu blogu erken tüketmeyeceğim. Bu hafta başka bir post olmaz ama en azından görsel olarak değiştirdim. Bu yazdıklarımı kaç kişi okuyordur ya da okuyan var mıdır bilmiyorum ama sadece ben bile okusam yazma eyleminin verdiği sorumluluk nedeni ile en azından kendim için bir düzene sokacağım burayı.
Kafamda yazmak istediğim birçok şey var, bakalım ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)